- Başımızda krallar yolumuza tükürür.
Güneşin doğumu ile beraber aydınlanan hava serin bir soğukluğu bastıramayacak kadar cılızdı. Halk krallarını görebilecek olmanın verdiği ihtimal ile heyecanla beklemekteydi. Halkın genel problemi ise yoksul, bitkin, yalnızlaşmış ve soylular ile aralarında büyük bir duvar olmasıydı. Bu duvarı yıkmak için toplanmışlardı. Uzun zamandır yoksullukla boğuşan, ağır vergilerin altında boğulan halk bu sefer ümidini de yanında getirmişti. Üşüyen çocuklar ailelerinin göz sınırından çıkmadan koşup oynuyordu. Yüzlerce insan koca sarayın önünde, sarayın arkasından doğan güneşe bakıyordu. Sarayın önünde bekleyen askerler ip gibi dizilmiş krallarına bağlılıklarını bu şekilde gösteriyorlardı. Gözlerinde boş bir bakış, ifadesiz ve anlamsız bir soğukluk vardı.
Kral uyanmıştı.
Büyük aynanın önünde kendisine bakıyordu. Kıyafetlerini giydi. Tacını taktı.
Som altından yapılan tacını çok seviyordu. İlerleyen yaşına rağmen oldukça dinç
görünüyordu. Duyduğu uğultuyu merak etti. Aslan kafalı asasından destek alarak
sarayın penceresinden dışarı doğru baktı. Toplanan kalabalığı görünce yüzünde
bir endişe oluştu. Kapı çalındı. İçeri giren yardımcıları onu kontrol etmek
için geldiklerini söylediler. Yanındakilere belli etmemek için şaşkınlığını
gizleyerek tok bir ses ile yanına gelenlere ‘’neden gelmişler’’ diye sordu.
Pencereden gözünü ayıramıyordu. ‘’Sizi bekliyorlar efendim’’ diye yanıt alınca
aynı tok sesle ‘’gidelim bakalım’’ dedi.
Sarayın içinde
çalan trompetler yaklaşan kralın habercisiydi. Esen rüzgârın etkisi ile sarayın
duvarlarında bulunan flamalar sallanmaya başladı. Halk sarayın içinden
yankılanan ve git gide büyüyen trompet sesine odaklanmış, sessizce gelen
krallarını bekliyordu. Çocuklar oynamayı bırakmış ortamın ağır havası yüzünden
ailelerinin yanında korku ile bekliyordu. Yıllardır krallarına ses çıkarmayan
halk, yapılan zulümlere, öldürülen çocuklarına, ağır yaşam şartlarına rağmen
korku veya cesaret arasında kalan karışık bir duyguyla buraya kadar gelmişti.
Güneş tamamen doğmuştu. Büyük balkonun içine vuran güneş ışığı balkonu daha
ihtişamlı gösteriyordu. Kral ağır adımlarla balkonda görüldü. Arkalarında
yıllardır yanında olan daimi destekçileri belirdi. Askerler krallarını saygıyla
selamladı. Tuttukları flamaları saygıyla kral önünde eğdiler.
Eğilen
flamaları gören halk buraya gelme nedenlerini unutarak kralları karşısında
eğildi. Bir yandan da göz ucuyla krallarını izliyorlardı. Arada eğilmeyen
çocuklarını kollarından çeken aileler eğilmeleri konusunda çocuklarına
kızıyordu. Ağlayan çocuklar ortamın sessizliğinde çığlıkları ile ortama kaotik
bir hava katıyordu. Kral elini kalkın der gibi havaya kaldırdı. Yüzlerce
kişiden oluşan kalabalık bir anda ayaklandı. Onların kalkması ile ufak bir toz
bulutu da kalkmış oldu. Hizmetçilerden biri her sabah yaptığı gibi altın varaklı
bardağa doldurduğu şarap ile balkona zarif bir şekilde girdi. Hafifçe eğilerek
şarabı kralına takdim etti. Aynı zariflikle kralını selamlayarak çıktı. Kral
elinde tuttuğu şarap kadehini küçük bir hareketle salladı sonra bir yudum aldı.
Halk pür dikkat krallarını izliyordu. Kral kadehini havaya kaldırdı. ‘’ Hoş geldiniz sevgili halkım ‘’diyerek
halkını selamladı. Bunu yaparken kendinden emin fakat içinde oluşan derin
korkuyu bastırıyordu. Kadehi havada gören halk çığlıklar, bağırışmalar arasında
‘’yaşasın kralımız’’ diyerek krallarına olan sevgilerini gösterdiler.
Kralın yanında
bulunan destekçileri kralın bu etkileyici gücünün devam etmesinden memnundu.
Sinsice gülüyorlardı. Halk ne için geldiğini unutmuş, karşılarında duran askerlerin
sert bakışları arasında oluşan kral sempatizanlığına ayak uyduruyorlardı.
Baskı, korku, şiddet, ölümler, ağır çalışma şartları, toplanan vergiler birden
unutulmuştu. Kral şarabından bir yudum daha aldı. Git gide güçlenen bünyesi
yüzüne yansıyordu. Yıllarca sömürdüğü halk köleleşmiş ve onun mutluluğu için
çalışmıştı. Bunun bir gün tersine döneceğini seziyordu. Fakat ufak ufak yaptığı
çalışmalar halk arasında hep ertelenmesine neden oluyordu. Kralın derin korkusu
bu yüzdendi. Ama o gün bu gün değil diye düşündü ve devam etti. ‘’ Halkım bu
yıl ekinlerden istediğimiz verimi alamadık. O yüzden aldığımız vergilerde artış
olacak’’ diye söze girdi. Halk duydukları karşısında şaşkınlık ve korku
içerisinde birbirine baktı. İsyan etmek demek ölmek demekti. Geçen ay isyan
edenlerin sayısı yirmiyi geçmişti. Asılan sayısı ise kırk yediydi. Kral acıması
olmayan bir insandı. Gücün tek bir kişide olması insanları aciz bir hale sokuyordu.
Halk biraz duraksamadan sonra elleri patlarcasına alkışlamaya başladı.
‘’Sen çok yaşa
kralımız, yaşa kralımız’’ diyenler olayı abartarak kralın gözüne girmeye
çalışanlar ise mutluluk gözyaşları döküyordu. Kral durumdan memnun bir şekilde
kadehini tekrar kaldırdı. Şarabından bir yudum daha aldı. Halk halinden memnun
görünüyordu. Çünkü düşünmelerine gerek kalmamıştı. Kralları onları en iyi
şekilde düşünüyordu. Kral son aldığı yudumdan sonra eliyle alkışları kestirdi.
Söze şu şekilde devam etti. ‘’ Bu yıl yaptığımız harcamalardan dolayı vergileri
de arttırıyorum’’ dedi.
Halk bu sefer
hiç düşünmeden alkışlamaya başladı. İşi daha da abartan kesim ise kralın
eteğini öpmek için askerleri aşmak istiyordu. Ne için gelmişlerdi, ne için
alkış tutan bir duruma geldiklerinin farkında değillerdi. Kral göz ucuyla
arkasında bulunan soylulara baktı. Yüzlerindeki gülümsemeleri karşılık veren
soylular ise krallarına karşı büyük bir sevgi besliyorlardı. Kral onların
desteği ile işi daha da abartarak ‘’Bu topraklar yani büyük Kalradya toprakları
içinde isyan etmenizi yasaklıyorum. Bana karşı isyan başlatan, sözlerimin
üstüne yorum yapan, sorgulayan olursa Kraliyete isyandan yargılanacaktır.
Sözlerim emir niteliğindedir. Sözümü çiğneyenler gün ışığı ile idam
edilecektir’’ diye bağırdı. Bu cümleleri ile kendisinden emin bir şekilde
halkının bağrına son korku tohumunu ekmişti.
Kral güneşin
sıcaklığından bunalmış, yüzünde yer yer görülen ter damlacıkları belirmişti.
Asasına daha çok baskı yapıyordu. Yorulmuştu. Son şovunu yapmaya
hazırlanıyordu. Dibinde çok az kalan şarap kadehini tekrar kaldırdı. Halk aynı
heyecanla ağzından çıkacak sözleri bekliyordu. Kral ‘’ Mutlu musunuz ey
halkım’’ diye bağırdı. Halk alkışlar, çığlıklar eşliğinde, ‘’kralımız çok
yaşaaa, kralımız çok yaşaaa’’ diye karşılık verdi. Kralın gözleri parladı.
Kendinden emin bir şekilde sordu. ‘’Aldığım kararlardan memnun olanlar sağ
elini, memnun olmayanlar ise sol elini havaya kaldırsın’’dedi ve şöyle devam
etti. ‘’Kararlarımdan memnun olanlar kaldırın ellerinizi’’ kalabalık sağ elini
kaldırdı. Bütün halkı yanına alan kralın korku politikası işe yaramıştı.
Kalabalık sağ elini indirdi. Kral gülümsedi. Tekrar sordu. ‘’Kararlarımdan
memnun olmayanlar kaldırın ellerinizi’’ Kalabalık sessizleşti. Ölüm rüzgârı
kralın iki dudağı arasındaydı.
İçlerinden birisi ölüme meydan
okur gibi sol elini havaya kaldırdı ve bağırdı. ‘’Sen zulme zemin hazırlayan,
halkını sömüren, halkına saygı duymayan, halkını kısıtlayan ve halkına işkence
eden bir zalimsin. Yani haksızsın!’’ diye bağırdı.
Kendinden emin
bu insan yüzlerce insanı uykusundan uyandırmaya çalışıyordu. Halk şaşkınlıkla
izliyordu. Kralın kendinden emin tavrı yerini endişeye bıraktı, gözleri açıldı.
Elindeki kadehi yere düşürdü. Kadeh parçalandı. Derinlerde duyduğu korku
uyanmıştı. O gün bu gün mü diye içten içe korkusu büyüyordu. Sol eli havada
olan genç adam şöyle devam etti. ‘’Beni muhalif olarak nitelendirebilirsiniz.
Fakat bu benim düşüncemdir ve değişmeyecektir.’’ Sağ eliyle ayağındaki çarıktan
bozma ayakkabıları çıkardı yere fırlattı. ’’Biliyorum ki söylediklerimden sonra
ya asılacağım ya da sürgün edileceğim ve bunu bana zoraki bir güç kullanarak
yapacaksınız’’. Üstündeki paltoyu çıkardı ve devam etti. ’Biliniz ki size karşı
koymayacağım’’.
Kral kendinden
beklenmeyecek bir şekilde tepki vermeden adamı meraklı gözlerle seyretmeye
devam ediyor, bu kim olduğu belli olmayan adamın yere inmeyen sol eline
dikkatlice bakıyordu. Adam gömleğini çıkardı. Soğuğa ve krala isyan ediyordu.
Kafasını kaldırdı. Krala baktı. Kalabalık halkın içinden çıkarak yürümeye
başladı. Sırayla dizilmiş askerlerin on metre kadar yakınlarında durdu. Havada
duran sol avucunu açtı. Kral dikkat ederek baksa da bozuk gözleri göremeyecek
kadar yaşlıydı. Yanında duran askerlerden birini ne
yazdığını öğrenmesi için sarayın dışına gönderdi. O sırada eli havada olan adam
arkasına dönerek avuç içini halka gösterdi. Halk içinde oluşan ufak uğultular
bir uyanışı sembolize ediyordu. Asker, adamın yanına geldi. ‘’Aç avucunu yüce
kralımız ne yazdığını merak etti’’dedi. Adam kapattığı avucunu tekrar açtı.
Gözlerinin önünde ‘’iustitia’’ kelimesini gören asker hemen
arkasına dönerek koşarak kralının yanına gitti. Soylular büyük bir şok
yaşıyordu. Kral korkuya kapılmış bir vaziyette ne yazdığını düşünüyordu. Az
sonra gönderdiği asker geri geldi. Kral halkının karşısında kendinden emin,
güçlü durmaya gayret ediyordu. Kimseye korktuğunu belli etmemeliydi. Kralını
selamlayarak yanına gelen askere ‘’ne yazıyor’’ diye fısıldadı. Asker bir iki
adım geri attı. Kınından çıkardığı kılıcını kralın boynuna doğru hızlıca
salladı. Yılların baskısı karşısında halkın derin kini sonunda uyanmıştı. Kralın boynundan
ayrılan kafası ve tacı ayrı ayrı yerlere düşmüştü. Som altından yapılan tacı
kanlar içinde kalmış, anlamsızlaşmıştı.
Yorumlar
Yorum Gönder